sad

Çocuklu bir evde yaşam, yalnızca anne babalar için değil, çocuklar için de güçlüklerle doludur. Onların karşılaştıkları güçlüklerin en büyüğü, bu güçlükleri nasıl alt edebileceklerini bilememeleridir. Çocuklarının ellerini tutarak onlara emekleme adımlarını nasıl atacaklarını öğreten anne ve babalara, bu konuda da görev düşmektedir.  Onlar çocuklarına, önlerindeki en büyük güçlüğün üstesinden gelmeyi de öğretmekle yükümlüdürler. “Güçlükleri yenme güçlüğü”nü öğrendikten sonra çocuklar, karşılarına çıkabilecek tüm güçlükleri kolaylıkla yok edebileceklerdir.
Çocukluk dünyasının sınırlarını genişletebilmek için sürekli bir çaba içindeki çocukların sık sık karşılaştıkları güçlüklerden biri de “Hayal kırıklığı”dır.
Hayal kırıklığı yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır ve bu özelliği nedeniyle onunla birlikte yaşamak zorundayız.
Fakat hayal kırıklığının bir başka özelliği, “acı” olmasıdır. Bu acıyla birlikte yaşamak zorunda olduğumuza göre yapmamız gereken tek şey, onu yenmek ve sürekli olarak ayaklarımızın altında tutmaktdır.
Çocuklarına, hayal kırıklığını yenmek becerisini öğretebilen anne babalar, onların öteki güçlüklerini kendi kendilerine başarıyla alt edebileceklerini de göreceklerdir.
Yetişkinler gibi çocuklar da, bir girişimlerinin sonunda kimi zaman başarsız olabilirler. Böyle bir sonuç karşısında anne babaların,  çocuklarını “beceriksiz” ya da “başarısız” olarak damgalamaları, emekleme çağında onların ayaklarına çelme takma denli “tahrip edici” bir davranıştır.
Çocuklarına kendi kendilerine yürüyebilmeyi öğrettikten sonra anne babalarının “birinci vazife”leri, onlara hayal kırıklıklarını nasıl alt edebileceklerini öğretmektir.
Bu konuda duyarlı anne babalara, üç adımdan oluşan bir “öğretim reçetesi” sunabiliriz.

1- Çocuğunuz bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya kaldığında ona bunun yalnızca sıradan bir olay olduğunu anlatın. Kendilerini “Başarısızım” ya da “Ben beceriksizin biriyim” gibi damgaladıkları zaman olayı içselleştirirler ve başarısızlıklarının, bu kimliklerinden beklenen doğal bir sonuç olduğuna inanırlar.

Kendilerini damgalamakları yerine, onlara olay hakkında nasıl konuşacaklarını ve bu sonucun kendilerinin ne denli dışında olduğunu anlatın.
Örneğin, çocuğunuz matematik sınavında kötü not aldığında “Ben başarısızım”  ya da  “Ben beceriksizin tekiyim” yerine “Matematik sınavından 2 aldım” diyebilmesi gibi.
Birinci tümcenin nasıl damga etkisi yaptığını, ikinci tümcenin ise olayı nasıl tanımladığını görebiliyor musunuz?
2- Hayal kırıklığının, yeni bir şey öğrenmesi için çocuğunuzun önüne gelen bir fırsat olduğunu anlatın ona. Çocuğunuz matematik sınavında başarısız bir sonuç aldıysa “Dersi iyi anlamadı mı?” ya da “Yanlış konu mu çalıştı?” gibi sorular sorarak nedenini araştırmak doğru yaklaşımdır. Neyin yanlış gittiğini keşfetmek, onun hayal kırıklığını fırsata çevirmesini sağlar. Bu yaklaşım, bir sonraki adımda onun daha iyi plan yapmasına ve kendini geliştirmesine yardımcı olur. Örneğin, bir sonraki sınav için bir yardımcıdan ders almak ya da fazladan ev ödevi yapmak gibi.
3- Bu adımda sıra, çocuğunuza “Bırak gitsin!” düşünce kalıbını öğretmeye gelmiştir. “Bırak gitsin” bakış açısı onun güçlenmesini sağlar. Hayal kırıklıklarına takılıp kalmak olumsuzbir bir etki oluşturur ve “olduğumuz yerde saymak” sonucu yaratır. Onları, öğrendikleri deneyimlerle gurur duymaları için yüreklendirmeniz ve geleceklerini yeniden yaratmak için ne istediklerine odaklanmalarını sağlamanı gerekmektedir.
Bir hayal  kırıklığı karşısında sizin ne yapmanız ve çocuğunuza ne yapması gerektiğini söylemeniz durumunda kaldığınızda, kendinize önce şu soruyu sorun:
“Ellerimi havaya kaldırıp, ‘teslim olmak’ mı, yoksa ‘bu olay yaşamın doğal bir parçasıdır’ deyip, masaya dökülmüş su örneği onu silip ortadan kaldırmak mı  insan davranışına daha uygundur?”
Kendi kendinize soracağınız bu sorudan sonra sıra, yine kendi kendinize, bu sorunun yanıtı vermeye gelmiştir.

Categories:

Comments are closed